Bir zamanlar, Cam Çiçeği Vadisi’nde, güzelliği ve zarafetiyle tanınan bir prenses yaşarmış. Adı Nil olan bu prenses, krallığındaki herkes tarafından sevilirmiş çünkü sadece güzel değil, aynı zamanda sevgi dolu, adil ve merhametli bir kalbe sahipmiş. Cam Çiçeği Vadisi, adını sadece bu bölgede yetişen ve ışığa maruz kaldığında gökkuşağı gibi parlayan cam çiçeklerinden alırmış. Efsaneye göre bu çiçekler, sevgi, sadakat ve dostluğun sembolüymüş.

Bir gün, hiç beklenmedik bir şekilde vadideki cam çiçekler solmaya başlamış. Çiçeklerin parlak renkleri kaybolmuş ve cam gibi duran yaprakları kırılganlaşıp dökülmüş. Bu olay, tüm krallığı yasa boğmuş. Çiçekler sadece krallığın güzellik kaynağı değil, aynı zamanda halkın mutluluğunu temsil edermiş.

Cam Çiçeği Prensesi

Prenses Nil, bu durum karşısında çaresiz kalmış. “Cam çiçekler olmadan vadimiz ruhunu kaybetmiş gibi,” demiş. Babası Kral, bilgelerden yardım istemiş. Saraya çağrılan bilge bir kadın, çiçeklerin solmasının sebebinin vadideki dostluk ve sevginin azalması olduğunu söylemiş. “Bu çiçekler, krallığın kalbindeki gerçek dostluğun yansımasıdır. Çiçeklerin yeniden açması için saf bir dostluk ve koşulsuz sevgi bulmanız gerek,” demiş.

Bu sözler üzerine Prenses Nil, kendi elleriyle durumu düzeltmeye karar vermiş. Bir sabah, yanına biraz erzak ve atını alarak krallığın her köşesini gezmek için yola çıkmış. Yolculuğu boyunca farklı insanlarla tanışmış. Zengin tüccarlarla, yoksul köylülerle, ormanda yaşayan avcılarla ve kalabalık ailelerle sohbet etmiş. Ancak hiçbir yerde saf, karşılıksız bir dostluk bulamamış. İnsanlar ya çıkarları doğrultusunda hareket ediyor ya da bir şeyler almak için birine yaklaşıyormuş.

Bir gün, Prenses Nil, krallığın en uzak köşesinde, eski bir kulübenin önünde küçük bir çocuk görmüş. Çocuk, yırtık pırtık kıyafetler içinde, ayakkabısız bir şekilde odun taşıyormuş. Nil, çocuğa yaklaşıp adını sormuş. “Adım Ali,” demiş çocuk. Prenses, onun neden yalnız olduğunu sormuş. Ali, anne ve babasını bir hastalık nedeniyle kaybettiğini ve yalnız başına yaşam mücadelesi verdiğini anlatmış.

Nil, Ali’nin hikayesinden çok etkilenmiş ve ona yardım etmeye karar vermiş. Ali’ye yeni kıyafetler almış, onu saraya davet etmiş ve onunla dost olmuş. Ali, ilk başta prensesin bu ilgisine şaşırmış ama kısa sürede onun içtenliğine inanmış. Nil, Ali’ye dersler vermiş, onunla oyunlar oynamış ve birlikte vakit geçirmişler.

Bir sabah, Ali ve Nil, birlikte vadiye gitmişler. Nil, vadideki solmuş çiçeklere hüzünle bakarken, Ali yanına yaklaşmış ve elini tutmuş. O anda bir mucize gerçekleşmiş. Çiçekler aniden parlamaya başlamış. İlk başta soluk bir ışık belirmiş, sonra tüm vadiyi gökkuşağı renkleri kaplamış. Çiçekler, eski güzelliğine kavuşmuş, daha önce hiç olmadığı kadar parlak bir şekilde ışıldamış.

Bilgelerin kehaneti doğru çıkmıştı. Prenses Nil ve Ali’nin arasındaki saf dostluk ve karşılıksız sevgi, çiçeklere hayat vermişti. Bu olay, krallığın her köşesine yayıldı ve halk, dostluğun ve sevginin gücüne yeniden inanmayı öğrendi.

Prenses Nil, Ali’yi evlat edindi ve onunla birlikte vadinin huzurunu korumak için çalışmaya devam etti. Cam çiçekler bir daha asla solmadı ve vadideki insanlar, her çiçeğin gerçek dostluğun bir sembolü olduğunu hiç unutmadı. Nil ve Ali, krallıkta sevgi ve dostluğun en güzel örneği olarak yıllarca mutluluk içinde yaşadılar.

Kategori:

Masallar,

Son Güncelleme: Kasım 16, 2024